Ana içeriğe atla

Servet-i Fünûn (Edebiyat-ı Cedide)

Servet-i Fünun Dergisinin 
Türk Edebiyatındaki Yeri

*İstanbul’da Nikolaidis’in çıkardığı fen muhtevalı Servet gazetesinin ilâvesi olarak 27 Mart 1891’de yayın hayatına başlamıştır.
 
*Ahmed İhsan'ın (Tokgöz)Avrupa’dan klişeci getirterek -II. Abdülhamid’in de maddî yardımıyla- farklı tekniklerle bastırdığı dergi başlangıçta fen dergisi olarak günlük çıkarılmıştır. 

*Daha sonraki tarihlerde başta Edebiyât-ı Cedîde topluluğu olmak üzere Fecr-i Âtî ve Millî Edebiyat grupları ile Yedi Meşaleciler’in yayın organı olarak 25 Mayıs 1944’e kadar yayın faaliyetini sürdürmüştür. 

*1895 sonlarında Malumat dergisinin başyazarı Mehmet Tahir Efendi ile Recaizade Mahmut Ekrem arasında kafiye konusunda çıkan bir tartışma, Malumat gazetesinin Recaizade'ye ait "Şemsa" isimli öyküsünü izinsiz yayımlamasıyla büyür.
* Recaizade, büyüyen bu tartışmalar karşısında öğrencisi Ahmet İhsan'ın çıkardığı Servet-i Fünûn dergisini araç olarak kullanmaya karar verip Tevfik Fikret'i söz konusu derginin yazı işleri müdürlüğüne getirir. 
*Bu atamayla beraber Servet-i Fünûn dergisi bir edebiyat dergisi kimliğine bürünür ve aktif olduğu 5 yıl içerisinde Türk edebiyatının önemli edebiyat dergisi haline gelir.
*Dergi, 16 Ekim 1901 yılında Hüseyin Cahit Yalçın'ın Fransızcadan çevirdiği "Edebiyat ve Hukuk" makalesi nedeniyle 6 haftalık kapatma cezası almıştır.
*Kapatılma, Servet-i Fünûn şairleri arasında hali hazırda mevcut olan gerginliği tırmandırmış ve edebi çevre tamamen dergiden uzaklaşmıştır.

*Dergi, ceza bitiminde Ahmet İhsan'ın imtiyazı altında tekrar çıkmaya başlasa da edebi kimliğini tamamen yitirmiş ve bir bilim dergisi halini almıştır.
*1908’den sonraki serbest hava içinde devrin yeni yetişen genç şair ve yazarlarının gayretleriyle derginin edebî hüviyeti tekrar canlandırılır.

*Servet-i Fünûn, Türk edebiyatında 1860’tan beri devam eden Doğu-Batı mücadelesinin kesin sonucunun Batı edebiyatı lehine tamamlanmasıdır.

* 24 Şubat 1910 tarihli sayısında “Fecr-i Âtî Encümen-i Edebîsi Beyannâmesi” başlıklı bir yazı ile yeni bir edebî topluluğun kurulduğunu ilân eder. Başında Servet-i Fünûncular’dan Faik Âli’nin bulunduğu Fecr-i Âtî çeşitli sebeplerle uzun ömürlü ve bereketli bir topluluk olamaz. 
*Selânik’te Genç Kalemler dergisi etrafında “Yeni lisan” hareketinin başlaması üzerine (11 Nisan 1911) dergi bu defa sayfalarını bu hareketi eleştiren yazarlara açar. Başta Cenab Şahabeddin, Halit Ziya, Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) ve Köprülüzâde Mehmed Fuad olmak üzere yeni lisan hareketine karşı çıkan yazarlar Servet-i Fünûn’da toplanınca dergi yeniden edebî bir hüviyete bürünür. 

*Bu süreçte yeni lisan hareketinin giderek geniş bir okuyucu kitlesi tarafından benimsenmesiyle dergi yazarları da zamanla yeni lisan veya ona paralel bir gelişme gösteren Millî Edebiyat hareketinin ya doğrudan doğruya içinde yer alır ya da bu hareketi destekleme yoluna giderler. 

 Derginin yazar kadrosuna kısa süre içinde Halit Fahri (Ozansoy), Faruk Nafiz (Çamlıbel), Yusuf Ziya (Ortaç), Peyami Safa, Şükûfe Nihal (Başar), Necmettin Halil (Onan), Halide Nusret (Zorlutuna), Orhan Seyfi (Orhon) ve Arif Nihat (Asya) gibi gençlerin katıldığı görülür.

Servet-i Fünûn 1914 yılından itibaren üç yıl süreyle günlük gazete olarak yayımlanır ve bu müddet zarfında yine edebî hüviyetinden uzaklaşır.

* I. Dünya Savaşı sırasında Ahmed İhsan’ın tedavi olmak için İsviçre’ye gitmesiyle dergi yayımına dört yıl ara vermek mecburiyetinde kalır . 

*1924’te daha çok bir magazin dergisi şeklinde yeniden çıkmaya başlayan Servet-i Fünûn, Cumhuriyet’ten sonraki yıllarda devrin genç edebiyatçılarını bünyesinde toplayan edebî bir hüviyette yayımını bir müddet daha sürdürür.

* Bu yıllarda Yedi Meşaleciler adıyla tanınan edebî hareketin teşekkülü derginin yazı kadrosuna Yaşar Nabi (Nayır), Cevdet Kudret (Solok), Sabri Esat (Siyavuşgil), Vasfi Mahir (Kocatürk), Ziya Osman (Saba), Kenan Hulusi (Koray), Muammer Lutfi (Bahşı) gibi yeni imzalar kazandırır.

*Kasım 1928’de Latin harflerinin kabulüyle Servet-i Fünûn’un çehresinde bir değişiklik kendini gösterir. 


*Bu tarihten sonra derginin adı Servet-i Fünûn-Uyanış olarak değiştirilirken yayın müdürlüğüne Halit Fahri getirilir. Aralarında Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Osman Saba,  Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı), Sabahattin Kudret Aksal, Samim Kocagöz, Cahit Külebi, Ahmet Muhip Dıranas’ın da bulunduğu 1930-1940 kuşağının yetişmesinde yine bu derginin önemli rolü olmuştur.
 29 Aralık 1942’de Ahmed İhsan’ın ölümü derginin yayımını engellememiş, arkadaşlarının ve yazı kadrosundaki gençlerin desteğiyle bir süre daha devam etmiş, nihayet 25 Mayıs 1944’te çıkarılan 2461. sayısı ile yayın hayatına son verilmiştir.*
    
SERVET-İ FÜNUN DÖNEMİ GENEL ÖZELLİKLERİ 
*Dönem sanatçılarının hemen hepsi Batılı tarzda eğitim görmüş ve Batı hayranlığı olan kişilerdir. Doğu kültürünü tamamen reddetmişlerdir.

*Sanat için sanat’ ilkesine bağlıdırlar.Salon edebiyatı diye adlandırılan seçkin bir edebiyattır. 
Toplumun üst kesimine seslenir ve onları konu edinir.

*Cümlenin dize ya da beyitte tamamlanması kuralını yıkmışlar. Anjanbuman tekniği ile nazmı nesre yaklaştırmışlardır. Anlam beyitten beyite taşınmıştır.

*Edebiyatımızda mensur şiirlerin ve manzum hikayelerin ilk örnekleri bu dönemde vermiştir.

*Servet-i Fünuncular aruz ölçüsünü kullanmışlardır, ancak bir şiirde birden çok kalıba yer vermişlerdir.

*‘Güzel olan her şey şiirin konusu olabilir’ görüşünü benimsemişler; fakat dönemin siyasal baskıları nedeniyle aşk, doğa, aile hayatı ve gündelik yaşamın basit konularına eğilmişlerdir.

*Ana temaları karamsarlık, melankoli, içe dönüklük ve kaçma üzerine kuruludur.

*Divan şiirleri nazım şekilleri yerine Fransız edebiyatından alınan sone, terzarima, triyole nazım şekillerini kullanmışlardır. Divan şiiri nazım biçimi olan müstezatı yeni bir forma kavuşturarak serbest müstezat nazım biçimini ortaya çıkarmışlardır. 

*Şiirde  konu bütünlüğü sağlanmıştır.

*‘Sanatkârâne üslup’ ve yeni bir sözvarlığı kaygısıyla oldukça ağır bir dil kullanmışlardır. Alışılmamış bağdaştırmalara yer verilmiştir. (Daha önce yan yana getirilmeyen sözcükleri bir araya getirmişler. )

*‘Kafiye kulak içindir’ görüşünü benimserler.

*Resim altına şiir yazma ya da tablo gibi  şiir yazma geleneği bu dönemde ortaya çıkmıştır.

*Şiirde parnasizm ve sembolizm akımlarından etkilenmişlerdir. 

*Romanda, romantizmin kimi izleri bulunmakla birlikte genel olarak realizme ve az da olsa natüralizme bağlıdırlar.

*Romanda da dil ağır, üslup sanatkârânedir.

*Roman tekniği sağlamdır.

*Yazarlar daha çok yaşadıkları ortamı anlatma yoluna gittikleri için konular, İstanbul’un çeşitli kesimlerinden alınmalıdır.(İstanbul dışına çıkmamışlar.)

*Yazarlar, romanlarında kişiliklerini gizlemişlerdir.

*Betimlemeler gözleme dayalıdır ve nesneldir.

*Bu dönem sanatçıları, devrin siyasal baskıları nedeniyle gazetecilik, tiyatro gibi alanlara pek fazla eğilmemişlerdir.

*Romanlarında eksiltili ve devrik cümleleri ilk kez kullanırlar, Fransızca dil yapısını Türkçeye uygulamaya çalışmışlardır.

*Yazarlar, Tanzimat romanının aksine tip değil karakter oluşturmaya çalışmışlardır.

*Batılı anlayışa uygun edebi romanlar ilk kez bu dönemde yazılmıştır. 

*Ortaya koyulan edebî ürünlerin ağırlık noktasını aşk, tabiat, merhamet, sanatkârın kendi günlük yaşayışı ve yakın çevresi gibi ferdî konular ve psikolojik tahliller teşkil eder.

DÖNEMİN ÖNEMLİ SANATÇILARI 


TEVFİK FİKRET:

Servet-Fünun dergisinin başyazarı ve yazı işleri müdürüdür. 

* Aruzu Türkçeye en iyi uygulayan üç şairden biridir.(Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı diğer iki şairdir.)

*Manzum hikayeler yazarak nazmı nesre yaklaştırmıştır.

*Hasta  Çocuk, Nesrin, Balıkçılar, Ramazan Sadakası, Verin Zavallılara manzum hikâyelerinden birkaçıdır.

*Türk edebiyatında  çocuklar için yazılmış ilk şiir kitabı Şermin'i hece vezniyle  kaleme almıştır.

*Tevfik Fikret'in edebi hayatı iki döneme ayrılır. İlk döneminde parnasizm etkileriyle yazdığı şiirlerinde "Sanat sanat için "anlayışını, ikinci döneminde "sanat toplum için" anlayışını benimsedi.

*İlk döneminde kullandığı yabancı sözcük ve kalıplar nedeniyle dili oldukça ağırdır. 

*İkinci dönem şiirlerinde daha sade bir dil kullanmıştır.

*İkinci dönem şiirlerinde uygarlık ve özgürlük gibi konular işlenmiştir.

*İstibdat idaresine karşı İngiltere’nin baskı uygulamasını sağlamak amacıyla hazırlanıp İngiliz sefâretine verilen bildiride Tevfik Firket’in imzasının da bulunması dolayısıyla bir süre Mâbeyin Dairesi’nde sorgulanmıştır. 

*1901'den sonra Tevfik Fikret için millet, din, tarih, kahramanlık gibi kavramlar anlamsızlaşmıştır."Tarih-i Kadîm"  din ve tarihe karşı yazdığı şiirdir.

*Mehmed Âkif’in , 1914’te yayımladığı Süleymaniye Kürsüsünde,   “zangoç” tabirini kullanması üzerine Fikret, genel anlamda bütün semavî dinlerin karşısında olduğunu açıkça ilân ettiği “Târîh-i Kadîm’e Zeyl”i kaleme almıştır.

*"Bir Lahza-i Teahhur" isimli şiirini Ermeni komitecilerinin 1905'te Sultan II.Abdülhamid'e düzenledikleri suikastın başarısızlığına duyduğu üzüntü üzerine yazmıştır. 

*Sis şiirinde İstanbul'a ağır hakaretler yağdırmıştır.
...
"Ey köhne Bizans, ey koca büyüleyici bunak,
ey bin kocadan arta kalan dul kız;"
...
Örtün artık ey şehir; örtün, ve sonsuz uyu,
 ey dünyanın koca kahbesi!
...

* Yahya Kemal bu şiire karşılık Siste Söyleniş şiirini yazmıştır.

*Ağırlıklı olarak sone ve terza rima nazım şekillerini kullanmıştır. 

*1912’de Meclis-i Meb‘ûsan kapatılınca “Doksan Beşe Doğru” ve İttihatçılar aleyhine “Hân-ı Yağmâ” gibi manzumelerini kaleme aldı.

*Mühendislik tahsili yapmak üzere 1909’da İskoçya’ya gönderdiği oğlu Halûk için yazdığı şiirleri Halûk’un Defteri adıyla yayımladı (1911). 

*Aleyhinde bir kampanya yürüten bazı çevrelere karşı kendisini müdafaa eden eski arkadaşlarına hitaben, Rübâb’ın Cevabı’nı neşretti (1911)

Şiir kitapları:

  • Rübab-ı Şikeste (1900-1984)
  • Haluk'un Defteri (1911-1984)
  • Rübabın Cevabı (1911-1945)
  • Şermin (1914-1983)
  • Tarih-i Kadim (1952. Yay. Haz. Cevdet Kudret)


CENAP ŞAHABEDDİN:

*Tanzimat’tan sonra Batı edebiyatı tesirinde gelişen Türk şiirinde Abdülhak Hâmid’in ardından en büyük yenilikleri yapanlar arasındadır. 

*Tıp ihtisası için Paris’te bulunduğu yıllarda daha çok edebiyata ilgi gösteren Cenab, kendi ifadesiyle parnasyen ve sembolist şairleri okumuş, özellikle Verlaine’den etkilenmiştir. 

*Servet-i Fünûn şairlerinin en çok kullandığı Fransız şiir formu olan sone tarzını da ilk defa Cenab “Şi‘r-i Nânüvişte” adıyla yayımladığı şiirinde uygulamıştır.

*Şiirde alışılmamış bağdaştırmalara  yer vermiştir. Sâât-i semenfâm (yasemen renkli saatler), tûf-ı tesliyet (avunma yankısı) gibi.

*Ahmed Midhat Efendi, Cenab’ı ve dili bu yola sokan diğer Servet-i Fünûncular’ı, o yıllarda Fransa’da benzer edebiyatçılar için kullanılan Fransızca bir sıfatla dekadanlıkla suçladı. 

*Servet-i Fünûn şiirinin genel karakterinde olduğu gibi Cenab’ın şiirlerinde de tasvir ön plandadır. Sanatçı, şiiri “kelimelerle yapılmış resim” olarak tanımlar.

*Şiirde ahenk  ve musikiye özel önem verilmiştir. 

*Serbest müstezat nazım biçimini geliştirerek başarıyla kullanmıştır. 

*Dizelerinde kapalı ve süslü bir anlatımı benimsemiştir.

*Karın yağışını tasvir ettiği "Elhan-ı Şita" şiirinde Edebiyat-ı Cedîde'de sıkça işlenen hayal-hakikat çatışması, hakikatin hayale üstün gelmesi,konularını işlemiştir. 

*Şiirde daima aruzu tercih etmiş, makalelerinde ve tartışmalarında hece veznini küçümsemiştir. 

*Sanat, sanat içindir hatta sanat güzellik içindir anlayışıyla  eser vermiştir. Şiirlerinde sosyal konulara hiç değinmemiş, sadece kişisel konuları işlemiştir.

*Mükemmeliyetçilik düşüncesi nedeniyle  az sayıda şiir yazmıştır.Tamat isimli kitabında 18 şiir yer almaktadır. 

*Cenab Şahabeddin roman ve hikâye yazmamış, tiyatro,gezi yazısı ve özdeyiş derlemesi nesir alanındaki çalışmalarıdır. 

*Hac Yolunda  1896’da sıhhiye müfettişi olarak İstanbul’dan Cidde’ye kadar gidişini anlattığı eseridir. 

*I. Dünya Savaşı yıllarında Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşa’nın davetiyle bir ara Suriye’de bulundu. Bu gezilerini de “Suriye Mektupları” adıyla yayımladı.

*Avrupa Mektupları  Tasvîr-i Efkâr gazetesi hesabına Avrupa’ya yaptığı iki seyahatin intibalarını anlatan bu eseridir.

*Afak-ı Irak  Bağdat'a yaptığı seyahatin izlenimlerinden oluşmaktadır.

*Nesr-i Harb, Nesr-i Sulh, Evrak-ı Eyyam ve Tiryâki Sözleri  diğer nesir tarzı eserleridir. 

*Yalan ve Körebe tiyatrolarıdır.



HALİT ZİYA UŞAKLIGİL

*Halit Ziya, modern Türk edebiyatına romanları ve hikâyeleriyle damgasını vurmuş bir yazardır.

*Modern anlamda Türk romanının kurucusudur. Türk edebiyatında Batılı anlamda ilk romanları yazmıştır.

*Realizmin bütün ilkelerini başarılı bir şekilde uygulamıştır. Natüralizmden de etkilenmiştir.

*Halit Ziya’nın alışılmışın dışında bir söz dizimi vardır.

*Sanatlı ve ağır bir dil kullanan sanatçı Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalara sıkça yer vermiştir.

*Anlatımı tekdüzelikten kurtarmak için devrik cümle ve eksiltili cümle kullanmış, bazı sıfatları isimlerin sonuna getirmiş, cümlenin sonunda değişik zamanlı fiiller kullanmıştır.

*Romanlarında ruh çözümlemelerine önem veren sanatçı, kahramanların iç ve dış dünyalarını anlatırken olabildiğince nesnel davranmıştır.

*Romanlarında sadece İstanbul’u anlatmış; öykülerinde ise Anadolu ve köy yaşamına, kasabalardaki yaşayışa yer vererek İstanbul dışına çıkmıştır. Öykülerinde dili romanlarına göre daha sadedir.

*Yazarın romancılığını üç döneme ayırmak mümkündür. 

*İzmir’de yazıp yayımladığı ve düşmüş kadına acıma konusunu işlediği Sefile, ev içinde geçen üçlü bir aşk macerasının ele alındığı Nemide ve Bir Ölünün Defteri acemilik döneminin ürünleridir. 

*Ferdi ve Şürekâsı evin içinden dışarıya açıldığı ilk romandır. 

*Bu eserle birlikte olgunluk dönemine giren yazar Servet-i Fünûn’un edebî beyannâmesi olan Mâi ve Siyah’ı kaleme alır; eserin kahramanı Ahmet Cemil vasıtasıyla bu neslin özlemlerini, edebiyat ve hayat karşısındaki tavrını romanlaştırır. 

*Aşk-ı Memnû’da yeniden ev içine dönen romancı, Kırık Hayatlar’da önceki romanlarından farklı şekilde realist akımın temalarından biri olan sosyal çevrenin bireyleri etkilemesini işler. 
*Halit Ziya’nın yukarıda geçen eserlerinin dışında kalanlar şöylece sınıflanabilir: 

*Öykü: Bir Yazın Tarihi, Solgun Demet, Aşka Dair, Hepsinden Acı, Kadın Pençesi, Bir Şi’ri Hayal, İzmir Hikâyeleri, Bir Muhtıranın Son Yaprakları, Onu Beklerken

*Mensur şiir: Mensur Şiirler , Mezardan Sesler 

*Tiyatro: Füruzan , Kâbus, Fare 

*Makale: Kenarda Kalmış , Sanata Dair 

*Anı: Kırk Yıl , Saray ve Ötesi , Bir Acı Hikâye 



MEHMET RAUF:

*Roman, hikaye, tiyatro ve mensur şiir alanlarında otuzun üzerinde eser vermiş bir sanatçıdır.

*Mehmed Rauf’un edebiyata eğilimi küçük yaşta okuduğu kitaplar ve babasıyla gittiği tiyatrolarla başlar.

*Küçük yaşlarda Türk ve Batı edebiyatlarıyla ilgili eserleri okumaya, hatta bildiği İngilizce ve Fransızca ile bazılarını Türkçe’ye tercümeye çalışmıştır.

*İzmir’de Hizmet gazetesini çıkaran, eserlerini okuyarak hayran olduğu Halit Ziya’ya (Uşaklıgil) gönderdiği “Düşmüş” adlı hikâyesi aynı gazetede yayımlandığında henüz on altı yaşındaydı. 

*1897 yılından itibaren Servet-i Fünûn mecmuasında yaklaşık beş yıl süren hikâye, roman, mensur şiir, makale ve incelemeler kaleme aldığı yıllar Mehmed Rauf’un edebî hayatının en önemli dönemini teşkil eder. 

* “Roman ve hikâyelerinde dil ve üslûbu sade fakat oldukça gevşek ve itinasızdır. 

*Bütün bu eksikliklerine rağmen Mehmet Rauf Servet-i Fünûn’un Halit Ziya’dan sonraki en başarılı romancısıdır.” 

*Mehmed Rauf’un  kaleme aldığı ilk romanı Ferdâ-yı Garâm'da tabiatla baş başa kalarak aşkı ve sanatı arayan şair yaradılışlı romantik gençleri anlatmıştır.

*Sanatının zirvesi kabul edilen ve  psikolojik roman tekniğinin edebiyatımızdaki başarılı örneklerinden sayılan Eylül   en  tanınmış romanıdır.

*Romanın ana karakteleri; Suat (kadın), Süreyya(erkek), Necip'tir. Romanın merkezindeki karakter, Suat'tır.Bu üç karakter  arasındaki  yasak aşk anlatılmıştır.Bu kitabını “ilk eserim son üstadıma” diyerek Halit Ziya’ya ithaf etmiştir. 

*Karanfil ve Yasemin, 
Genç Kız Kalbi, 
Bö­ğürtlen, 
Kan Damlası, 
Halâs romanlarından bazılarıdır.

*Pençe, 
Cidal, 
Yağmurdan Doluya, 
Sansar, 
Cerîha gibi tiyatro eserleri vardır.

*Siyah İnciler mensur şiir alanında yazdığı eseridir.

HÜSEYİN CAHİT YALÇIN

*Roman, hikaye, eleştiri, tercüme, anı alanlarında eser vermiş bir sanatçıdır.

*Servet-i Fünûn edebiyatın polemikçisi olarak tanınır.Servet-i Fünûn edebiyatına yöneltilen eleştirilere etkili ve susturucu cevaplar vermiştir

*Ahmed Midhat Efendi'nin etkisiyle yazdığı Nâdîde romanıyla edebiyat yaşamı başlamış, Servet-i Fünûn’da 1897’den itibaren yayımladığı hikâye, roman ve edebî tenkitlerle genişleyerek devam etmiştir.

*Servet-i Fünûn’da tefrika edilen Hayal İçinde adlı romanı realizm etkisinde yazdığı en değerli eseri kabul edilir.
* Fransızcadan çevirdiği Edebiyat ve Hukuk makalesi yüzünden 1901'de dergi kapatılmıştır.

*Hayât-ı Muhayyel , Hayât-ı Hakîkiyye Sahneleri , Niçin Aldatırlarmış? hikaye tarzı eserleridir.

*Hüseyin Cahit’in başka yönü de 1896-1948 yılları arasında devam eden tercüme faaliyetleridir. . Fransızca, İtalyanca ve İngilizce’den yapılan ve tamamı 26.000 sayfaya ulaşan bu çeviriler siyaset, edebiyat, tarih, sosyoloji, eğitim, psikoloji, felsefe ve estetiğe dairdir. 

*Cumhuriyet’ten sonra çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanan hâtıra, sohbet, gezi ve deneme türlerinde dikkate değer birçok yazısı vardır; bunlar son devir fikir ve kültür tarihinin önemli kaynakları arasında yer alır.

 
Kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi










Diğer konular için tıklayın.

YAZIM YANLIŞLARI (KURALLARI)

    YAZIM KURALLARI (YANLIŞLARI) Aşağıdakilerden hangisinde yazım yanlışına yer verilmiştir? ÇÖZÜM:   Tek bir soru kalıbıyla yüzlerce maddeden oluşan, kurallar silsilesi sorulmaktadır. Sözcüklerin büyük ,küçük yazılması;birleşik ya da ayrı yazılması ;ses olayları gibi pek çok şey yazım yanlışı vardır/yoktur ,soru kalıbları ile sorulur. *Ses Bilgisiyle İlgili Yazım Yanlışları: 1.Ünlünün düşürülmesi gereken yerde düşürülmemesi yazım yanlışıdır . (İki heceli sözcüklerde ve birleşik fiillerde  aranır.) Şe hiri iyi bilen biriyle gezmeyi fi kir edecek kadar akıllıydı.                                    O gece ka rın ı çok ağrımış ,ağrısı hafifleyince haline şü kür eder.                       ...

Nesne Yüklem İlişkisi

  NESNE YÜKLEM İLİŞKİSİ BAKIMINDAN                                   CÜMLELER Aşağıdakilerin hangisinde eylem nesne-yüklem ilişkisi bakımından diğerlerinden farklıdır?   Bu soru kalıbını çözmek için önce nesnenin ne olduğunu bilmek gerekir. Nesne nedir?:    * Nesne yapılan işten etkilenen herhangi bir şeydir. * Yükleme sorulan " Ne, Neyi, Kimi" sorularına cevap veren ögelerdir. Kısa yol: * Fiilin başına " ONU " getirildiğinde fiil anlamlı olursa nesne alabilir demektir. (Onu) satmış. (Anlamlı, nesne almış.) Kitaplığındaki bazı kitapları yok pahasına satmıştı.  (  Neyi satmış?) Kitaplığındaki bazı kitapları (işten etkilenen) UNUTMA: Nesne, sadece cansız varlık değildir; insan da işten etkilenen olduğunda nesne olarak isimlendirilir.   * Kim ve kimi soruları insanı buldurmak için söylenir. Yalının sahibini hastaneye kaldırıldılar.  Kimi hastan...

Yazım Yanlışları Uygulama

    1.    İkide bir çocukca sorular sorması canımızı sıkmışdı. 2.   Burağ’ın fikirini savunan bir kaç kişi kalmıştı.  3.    1943'de İstanbul da   doğmuş fakat fikirleri anadoludan beslenmiştir. 4.    Seni gördümmü annemin konuk severliğini hatırlıyorum. 5.   Paris’de büyükelçilik yapmış,kötülük nedir de bilmiyen biriydi. 6.   Bende göğüsümü üşüttüm dün gece . 7.   Toprakda binlerce organizma yaşarki toprakda verim sağlanır. 8.   Sabahtan beri omuzum ağrıyor kimse bana yardımetmiyor. 9.   insanın bilinç altını dolduran bir takım olaylar olur. 10.     Hiç birimiz Zeynebi görmedikte görmekde istemedik.   Aşağıdaki cümlelerdeki   yazım yanlışlarını bulalım. 1.     Türkler, müslümanlığı 10. yüzyılda kabuletti.   2.     Bu bitkiye iç Anadolu’da klavuzlar yardımıyla ulaşa bildik.   3.    Odaya  Güneş girmiyorsa  ora...

Noktalama İşaretleri

    NOKTALAMA SORULARI NASIL ÇÖZÜLÜR? Özellikle, çok sorulan paragraf tipi soruları çözerken dikkat edilmesi gereken üç temel kural vardır. I.KURAL:   Nokta, soru işareti, ünlemden sonra mutlaka büyük harfle başlar. Beni gerçekten gördü mü (    ) yalan mı söylüyor(    ) bilmiyorum( ) (?) (?) şıkkı cevap olmaz. Soru anlamı taşımış olmasına rağmen, boşluğa soru işareti gelmez. Küçük harf geliyorsa virgül atılarak cümleye devam edilir. II:KURAL: Virgül, noktalı virgül den sonra- özel isim yoksa -mutlaka küçük harfle başlar. Sülalade akıllı (   ) işten anlayan (   ) mantıklı düşünen tek kişiydi. Hacı Kalfa (  ) kendini çok iyi yetiştirmişti (   ) birçok önemli eser vermiş bir bilim adamıdır III:KURAL: İki nokta, üç noktadan sonra duruma göre bazen büyük, bazen de küçük başlar. * İki noktadan sonra açıklama yapılıyorsa büyük, sıralama yapılıyorsa küçük başlar. Sanatçıdan beklenen şudur: Halka gereken kültürel mirası v...

Sınava Nasıl Çalışmalıyım?

      Her gün aynı saatte çalış. İnsanlar için en verimli çalışma saatleri ,sabah  8 ile 12 arası olduğu bilinir. Bu zaman diliminde zihin daha aktiftir.  Kişisel farklılıklar ve çevre etkisi ya da ev düzenine bağlı olarak bu saatler değişebilir. Önemli olan her gün aynı saatte çalışabilmektir.Az da olsa devamlı yapılan çalışma başarı getirir.  Çalışmayı tam bir alışkanlık haline getirmek için sabretmek gerekir.     Küçük yaşta ilim öğrenmek için evinden ayrılan bir öğrenci kendini yetersiz hissetmiş ve eve dönmek için yola koyulmuş. Yolda sıcaktan korunmak için bir mağaraya sığınmış. Mağaranın tavanından damlayan suyun taşı oyduğunu fark etmiş. Benim kafam taştan da sert değil ya demiş ve medreseye dönmüş. Dönemin önemli âlimlerinden biri olmayı başarmış. Unutma ki taşı delen suyun sertliği değil, devamlılığıdır . Çalışmayı zincir olarak düşün, her günün bir halka olduğunu ve kopmaması gerektiğini bil . Başlayan bir alışkanlığa, ...

Fiilimsiler (Eylemsiler)

Aşağıdakilerden hangisinde fiilimsiye / eylemsiye yer verilmiştir? Bu soru kalıbında ilk olarak fiilimsi nedir, nasıl bulunur, sorularına cevap bulmak gerekir. FİİLİMSİ NEDİR?: *Fiile benzeyen fakat fiil olmayan  (isim,sıfat ya da zarf olan) sözcüklerdir. *Görünüşü fiil benzediği için pek çok  öğrenci fiilimsileri, fiil sanır.       Üşümek      (isim)    Üşüye n      (sıfat)    Üşüterek    (zarf)  Örnekteki sözcükler fiil gibi görünse de fiil  değil fiilimsiler. FİİLİMSİ NASIL BULUNUR? I.KURAL:  Kökü ya da gövdesi fiil olan  sözcükler fiilimsi olabileceği için ilk  şart kökü fiil olan sözcükler  seçilmesidir. Halasının oğlunun diğer çocuklardan  farklı  yönleri vardı. Yukardaki cümlede   fiil köküne sahip  sözcük yok, tüm kökler isim kökü  olduğuna göre   fiilimsi de yok. II.KURAL: Fiilin aldığı e...

SÖZCÜKTE YAPI (KÖK BİLGİSİ)

     KÖK VE KÖKÜN TÜRÜ                                              Aşağıdakilerden hangisinin kökü, sözcük türü bakımından diğerlerinden farklıdır? Bu kalıpta iki bilgi sorgulanmaktadır :                       1 .Sözcüğün kökü nasıl bulunur?   2. Kökün türü nasıl belirlenir? Soruya sözcüğün kökünü belirlemekle başlayalım. A.KöK NASIL BULUNUR? I.AŞAMA:   Sözcüğün anlamlı en küçük parçası bulunur. ilgisizlik -anlamlı en küçük parça – il               Anlatım anlamlı en küçük parça – an   Peki ama bu kökler doğru mu?? II.AŞAMA : Bulunan kökle sözcüğün son hali arasında anlam ilişkisi olup olmadığına bakılır.  Anlam ilişkisi varsa kök doğru bulunmuştur, anlam ilişkisi yoksa kök yanlış bulunmuştur. Yuk...

CÜMLENİN ÖGELERİ

      Ögeler  Nasıl Ayrılır? *Her cümle bir iş ya da bir durumu anlatır. *Cümledeki iş ya da durum yüklem  dir. *Cümlede söz edilen işi yapan,   özne   dir. *Cümlede söz edilen işten etkilenen nesne   dir. *Cümlede işin mekanı dolaylı tümleç (yer tamlayıcısı)  dır. *Cümlede işin nasıl, ne zaman, ne kadar olduğunu anlatan zarf tümleci   dir. ÖGE AYIRT EDERKEN NELERE DİKKAT EDİLİR? I. Cümlede ilk yüklem bulunur. *Yüklem doğru bulunmazsa diğer ögeler doğru bulunamaz. *Diğer tüm ögeler yükleme sorulan sorulara, verilen cevaplarla bulunur. II. Yüklemden sonra özne ,özneden sonra diğer ögeler bulunur. (Böyle sıralanmasının sebebi özne ve belirtisiz nesnenin aynı sorulara cevap vermesidir.Ne ve Kim sorularına verilen ilk cevap özneyi ,   İkinci cevap belirtisiz nesneyi buldurur.) Çocuklar, evde uçurtma yapıyor. Yapıyor (Yüklem) Yapan kim ? Çocuklar   (özne) Ne yapıyor?   Uçurtma   (Belirtisiz Nesne) III...

Şiirde Kafiye ve Redif

    Şiirde Kafiye (Uyak) ve Redif Redif nedir,nasıl bulunur?: *Satır sonlarındaki sözcükler ekine köküne ayrılır. *Yapılan ayrımda yazılışları ve  görevleri  aynı olan eklere redif denilir.  *Ek halinde ve sözcük halinde olmak üzere iki grupta incelenir. Ek Halinde Redif: Ağaçlar hu çeker iniler t aş lar Bülbül, gözlerinden akıtır y aş lar   “ lar ” çoğul ekleri aynı görevde olduğundan    rediftir.  - aş  sesleri iki ses benzerliğine dayandığından tam uyaktır.  Söz ola kese sa vaş ı       Söz ola kestire b aş ı Söz ola ağulu  aş ı Bal ile yağ ede bir söz     -ı harfi üç dizede de belirtme hal eki görevinde kullanıldığı için redif tir.    Sözcük Halinde Redif: *Satır sonunda tekrarlanan aynı anlamda kelimelerin oluşturduğu ses benzerliğine de sözcük halinde redif denilir.     Garibim namıma Kerem  diyorlar Aslı’mı el almış harem  diyorlar Ha...

SES BİLGİSİ

       Ses Bilgisi (Olayları) Kökle ekin ya da ekle ekin birleşmesi sırasında meydana gelen olaylara ses bilgisi denilir.  Ses bilgisi sorularını çözebilmek için sözcükte yapı bilmek gereklidir. Sözcüğün ilk hali bilinirse meydana gelen ses olayı da anlaşılır. Sözcüğün kökü ve köke gelen ekler ayırt edilir. Besliyordu    sözcüğünün ilk hali   besi-le-yor-du    sözcükte ünlü düşmesi ve ünlü daralması vardır. Anlattığı    sözcüğünün ilk hali    anla-t-dık-ı    sözcükte ünsüz sertleşmesi ve ünsüz değişimi vardır. 1.Aşağıdakilerden hangisinin  büyük ünlü uyumuna uymama nedeni diğerlerinden farklıdır? *   Büyük Ünlü Uyumu Nedir?      Büyük ünlü uyumu kalın ünlülerden sonra kalın,ince ünlülerden sonra ince ünlünün gelmesidir.     -a,-ı,-u,-o      Kalın ünlüler       -e,-i,-ü,-ö      İnce ünlüler   Büyük d...